DEVLETİN TAPU SİCİLİNİN TUTULMASINDAN DOĞAN SORUMLULUĞU
LL.M. Av. Berkay ERGÜN*
Ahmet GELMEZ**
GİRİŞ
Devletin tapu sicilinin tutulması sebebiyle oluşacak zararlardan doğan sorumluluğu, tapu sicilinin tutulması etkinliğinin önemi ve vatandaşların haklarını bizzat ilgilendirmesine binaen bir kusursuz sorumluluk hali olarak kabul görmüştür. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 1007. maddesine göre; devlet tapu sicilinin tutulmasından doğan zararların hepsinden sorumludur. Taşınmazlarda tapu sicili hukuki muamele güvenliğini sağlamakla beraber açıklığı da sağlamaktadır. Bu nedenle tapu sicilinin tutulmasında meydana gelen sıkıntılar neticesinde ortaya zarar meydana gelmesi halinde zarar gören hak sahibi, zararının giderilmesini devletten talep etme hakkına sahiptir. Devlet bu zararı tazmin eden olarak, zarara sebebiyet veren görevliye kusuru nispetinde rücu hakkını haizdir. Tapu sicilinin tutulmasından doğan devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür. Makalemizde devletin bu sorumluluğun şartları ve neticeleri tetkik edilmiştir.
BİRİNCİ BÖLÜM
MEVZUAT, SORUMLULUĞUN DÜZENLENİŞ AMACI ve HUKUKİ NİTELİĞİ
I. MEVZUAT
4721 sayılı Türk Medenî Kanun’un 1007’nci (eski M.K. 917.md.) maddesi; “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur. Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder. Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür.” hükmündedir.
Tapu sicilinin tutulmasından doğan zarardan kasıt; tapu sicilinin tutulmasında, görevlilerin bilerek veya bilmeyerek tatbik edilmesi lazım gelen mevzuat hükümlerine aykırı işlemleri veya ihmalleri neticesinde bir hakkın kaybına neden olmalarıdır.
Geçerli bir hukuki neden olmadan tapu siciline kasti veya hatalı bir kayıt düşürülmesi ya da var olan bir kaydın silinmesi ya da değiştirilmesi, tapu siciline yardımcı sicillerin eksik ya da hatalı tutulması, sahte senetler ya da yanlış suretler verilmesi, yapılması lazım gelen tebliğlerin yapılmaması gibi sebeplerle ortaya çıkan zararlardan Devlet sorumludur[1].
II. SORUMLULUĞUN DÜZENLENİŞ AMACI
Ayni haklar, hak sahibine eşya üzerinde doğrudan doğruya hâkimiyet sağlayan ve herkese karşı ileri sürülebilen haklardır. Taşınmazlar da üzerlerinde ayni hak barındırmaktadırlar. Taşınmazların bünyesinde barındırdığı bu ayni hakların herkese karşı ileri sürülebilmesi, şahısların taşınmazların hukuki durumu konusunda bilgi sahibi olmalarını elzem görür. Taşınmazların, bilhassa ayni haklar açısından hukuki durumlarının dışa yansıtılmasında tapu sicili mühim bir role sahiptir. Tapu sicilinin aleniyet fonksiyonunu sağlaması, tapu sicilinin gerçek hak ve fiili vaziyetinin topluma olduğu şekli ile yansıtılması ile mümkündür[2]. Tapu sicilinin bu şekilde tutulması ile hukuki güvenlik sağlanmış olacaktır. Tapu sicilinin güvenilir olması tapu sicilinin Devlet’in denetim ve gözetimi altında olması ile sağlanır[3]. TMK m.7’ye göre; resmî siciller ve senetler belgeledikleri olguların doğruluğuna delil oluşturur. Fakat kimi zaman tapu sicilinde kasten ya da hataen eksik veya yanlış bilgilere yer verilmektedir. Sicilin yolsuz tutulmasından doğan zararı Devlet’in değil de tapu siciline duyduğu güvenle işlem yapan ilgililerin veya hak sahiplerinin üstlenmesi, hem kişilerin hem de kamunun güvenini zedeleyecektir[4]. Söz konusu sakıncaları göz önünde bulunduran kanun koyucu, sicilin yolsuz tutulmasından doğan zararlardan Devlet’i sorumlu tutarak kamunun tapu siciline güvenini sağlamayı kendine hedef tutmuştur.
III. SORUMLULUĞUN HUKUKİ NİTELİĞİ
Devlet’in, tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan sorumluluğu Türk Medeni Kanunu’nun 1007. maddesine istinaden asli bir niteliği haizdir[5]. Devlet, tapu sicilinin yolsuz tutulmasında, zarar tapu memurunun ya da denetim organının kusuru nedeniyle ortaya çıkmış olsa dahi, bu durumdan yine birinci derecede sorumludur. Buna istinaden tapu sicilinin tutulmasından zarar gören kimse, uğramış olduğu zararın tazminini ilk olarak zarara neden olan memur aleyhine dava açması gerekmeksizin, direkt Devlet’den talep edebilecektir[6].
TMK m. 1007 hükmünde tapu sicilinin tutulmasından doğan zararın Devlet tarafından karşılanmasının istenebilmesi için bir kusurun varlığı aranmaz. O halde sorumluluğun niteliği kusursuz sorumluluktur. Dolayısıyla Devlet’in sorumluluğu objektif nitelik taşımaktadır[7]. Burada kusurun aranmadığı kişi tapu görevlisidir. Devlet’in doğan zararlardan dolayı sorumlu tutulabilmesi için, tapu memurunun söz konusu hukuk dışı eyleminde kusurlu bir davranışta bulunup bulunmadığına bakılmaz. Zarar görenin, zarara neden olan tapu görevlisinin kusurlu olduğunu ispat etmesine lüzum yoktur. Zararın doğumunda tapuda görevli memurun kusurlu davranışının olup olmadığı, Devlet’in tapu memuruna rücu etmesi bakımından önemlidir. Yoksa Devlet’in sorumluluğunun doğması için tapu sicilinin hukuka aykırı tutulmasıyla zarar arasında uygun bir illiyet bağının varlığı yeterlidir. Devlet’in bu kusursuz sorumluluktan kurtulabilmesi bakımından kurtuluş beyinnesi getirme hakkı da bulunmamaktadır[8].
İKİNCİ BÖLÜM
TAPU SİCİLİNİN TUTULMASINDAN DOĞAN SORUMLULUĞUN ŞARTLARI
I. ZARAR MEYDANA GELMİŞ OLMASI
Türk Medeni Kanunu’nun 1007. maddesi çerçevesinde Devlet’in sorumlu tutulabilmesi için, tapu sicilinin tutulmasından maddi bir zararın doğmuş bulunması gerekir. Eğer fiilen gerçekleşmiş bir zararın mevcudiyeti yoksa sorumluluk da söz konusu değildir. Tapu memurlarının tapu sicilinin tutulmasıyla alakalı işlemlerinden kastedilen şey; tapu sicili tutulması işlemi bakımından gereklilik arz eden işlemlerdir[9]. Zarar bizzat tapu sicil işlemlerini yapmakla görevli tapu memurlarının yapmış olduğu tapu işlemleri dolayısıyla meydana gelmiş olmalıdır. Tapu sicilinin hukuka aykırı tutulmasından doğan bu zarar, ayni bir hakkın kaybedilmiş olması dolayısıyla veya yanlış sıra alınmasından veyahut tapu sicilinin kapsamının eksik gösterilmiş olmasından kaynaklanabilir[10].
Söz konusu zarar iki şekilde karşımıza çıkar: fiili zarar ve yoksun kalınan kâr. İyiniyetin korunduğu hallerde ayni hakkın kaybedilmesi, iyiniyetin korunmadığı durumlarda ise sicildeki yolsuz kayda güvenerek alıcının ödediği satış bedeli ve tapu masrafları, tapu kaydının düzeltilmesi davasının masrafları ve ipotek hakkının tescil edilmemesi nedeniyle alacağın karşılıksız kalması gibi malvarlığında bir eksilmeye yol açan zararlar, fiili zararlardır. Taşınmaz kıymetinin yüksek olduğu vakitte, bir kimsenin taşınmazını hataen bir başkası adına tescil olması sebebi ile istenilen bir bedelle satamaması ve taşınmaz kiralarından faydalanılamaması gibi malvarlığındaki artmayı engelleyen zararlar ise yoksun kalınan kâr şeklindedir[11]. Medeni Kanun’da, Tapu Sicil Tüzüğü’nde ve diğer mevzuatlarda sicilin tutulmasıyla ilgili işlemlerin nasıl icra edileceği hüküm altına alınmıştır.
II. HUKUKA AYKIRI BİR TAPU SİCİLİ İŞLEMİNİN GERÇEKLEŞTİRİLMİŞ OLMASI
Medeni Kanun m. 1007 kapsamında tapu sicilinin tutulmasından dolayı Devlet’in sorumlu tutulabilmesi için gerçekleştirilen işlemin hukuka aykırı olması gerekir. Hukuka aykırılık; kişilerin menfaatlerini koruyan bir hukuk normunun ihlali ile meydana gelir[12]. Bu aykırılık iki şekilde de karşımıza çıkabilir: sicile yapılması gereken bir kaydın yapılmaması ya da sicile yapılmaması gereken bir kaydın yapılması[13]. Tapu siciline tescil ve terkin işlemleri yetkili kişinin talebine bağlı işlemlerdir. Tapuda yetkili (malik) gözüken kişinin talebiyle işlem tesis edilmesinin; yalnızca yasadan kaynaklanan mahkeme kararını uygulama, aile konutu şerhi gibi birtakım istisnaları mevcuttur. Bu gibi istisnalar dışında, geçerli bir hukuki neden var olmadığı sürece veya talep olmaksızın işlem yapıldığı takdirde de, işlem usulüne uygun şekilde yapılmamıştır[14]. Zarar eğer hukuka uygun bir tapu sicili işlemi neticesinde meydana gelmişse Devlet’in sorumluluğundan söz etmek mümkün değildir[15].
Tapu memurunun uyması gereken hukuk kuralları yalnızca tapu mevzuatında bulunan kurallar değildir. Tapu memuru diğer hukuk kurallarına ve hukukun genel ilkelerine de uygun işlem tesis etmelidir[16]. Tapu memurunun mevcut bu kuralları bilmemesi de sorumluluğu ortadan kaldırmaz. Zararın meydana gelmesinde tapu memurunun kusurunun bulunup bulunmadığına bakılmaz. Belgelerin doğru olup olmaması, işlemde bir muvazaa bulunması ve tapu memurunun bunları anlamaması da, Devlet’in sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Burada dikkate alınan husus tapu memurunun hukuka aykırı bir işleme vücut vermiş olmasıdır[17]. Bahsedilen sorumluluk, kusura dayanmayan sorumluluktur[18]. Devlet’in tapu sicilinden doğan sorumluluğunda objektif olarak hukuka aykırılık yeterli görülmüştür. Subjektif olarak hukuka aykırılık yani tapu memurunun kusurunun bulunup bulunmaması sadece Devlet’in rücu hakkı konusunda önem arz eder[19].
III. UYGUN İLLİYET BAĞININ BULUNMASI
Devlet’in tapu sicilinden doğan zarardan sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için mevcut olması gereken son şart; yapılan işlem ile ortaya çıkan zarar arasında uygun illiyet bağının varlığıdır. Tapu sicili işlemi ile zarar arasında illiyet bağının bulunması, meydana gelen zararın, tapu sicilinde hukuka aykırı olarak yapılan işlem sonucunda gerçekleşmesi anlamına gelir. Zarar ile tapu sicili işlemi arasında sebep-sonuç ilişkisi kurulamıyorsa Devlet’in sorumluluğuna gidebilmek mümkün değildir. Bu takdirde zarara uğrayan kimse, zararını, TMK m.1007 uyarınca tazmin ettiremez.
Burada söz konusu illiyet bağı uygun illiyet bağıdır. Daha önceleri bu illiyet bağı dolaylı-dolaysız illiyet bağı olarak tayin edilmişti. Önceki illiyet bağı bakışında, yapılan işlemden dolayı Devlet’in sorumlu tutulabilmesi için zarar ile tapu sicilinin tutulması arasında doğrudan bağ olması şarttı. Bu bakışta; arada zararın oluşması bakımdan başka bir etken mevcutsa, zarardan Devlet’in sorumlu tutulamayacağı söylenir. TMK m. 1007 kapsamındaki illiyet bağı, uygun illiyet bağıdır. Uygun illiyet bağında tapu sicilinin tutulmasındaki hukuka aykırı işlemin, zararı meydana getirmek için elverişli olup olmamasına bakılır. Eğer başka etkenler de mevcut olmasına rağmen yolsuzluk zarar için elverişliyse Devlet tazminle yükümlüdür[20].
Nedensellik bağını kesen hallerden biri; zarar görenin kusurunun var olduğu durumlardan bazılarıdır. Bu gibi durumlarda artık Devlet’in sorumluluğundan bahsedilemeyecektir. Örnek verecek olursak; zarar görenin kötü niyetli olması veya kendi hatası nedeniyle zararın meydana gelmesi halinde tapu siciline duyulan güven sarsılmış olmaz ve zararın tazmini Devlet’den istenemez[21]. Nedensellik bağını kesen diğer bir hal ise; üçüncü bir kişinin ağır kusurudur. Örnek vermek gerekirse; noter huzurunda sahte kimlik ile (taşınmaz maliki gibi hareket ederek) sahte vekaletname dünlenlenmesine sebebiyet veren üçüncü kişinin eylemi Türk Ceza Kanunu kapsamında suç da teşkil eden bir ağır kusurdur. Bu durumda da tapu sicilinden doğan zarardan Devlet’in sorumluluğuna gidilemeyecektir[22].
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
DEVLETİN SORUMLULUĞU İLKESİNİN HÜKMÜ
I. DEVLETE KARŞI AÇILACAK OLAN TAZMİNAT DAVASI
A. DAVANIN TARAFLARI
a. DAVACI
TMK m. 1007 hükmü uyarınca; tapu sicilinin hukuka aykırı olarak tutulmasından zarar gören herkes tazminat davası açabilecektir. Yani davacı tapu sicilinin tutulmasından zarar gören kişidir. İlgili madde hükmünde, herhangi bir sınırlama yapılmamış ve Devlet’in tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan sorumlu olacağı hüküm altına alınmıştır. Zarara uğrayan herkes sorumluluk koşullarının gerçekleşmesi durumunda dava açabilme salahiyetini haiz olacaktır. Hakkı ihlal edilenin gerçek ya da tüzel kişi olması, durumu değiştirmeyecek, hatta iflas masası dahi koşulların gerçekleşmiş olması durumunda dava açabilecektir. Taşınmaz bünyesinde paylı mülkiyet olması durumunda ise, her pay sahibi kendi payı oranında zarar için dava açma hakkını haizdir. Paylı mülkiyetin tamamının değil, sadece bir paydaşın payı kaybedilmiş ya da sınırlandırılmış ise bu durumda bütün pay sahipleri değil, yalnızca zarara maruz kalan pay sahibi dava açabilecektir. Elbirliği mülkiyetinde ise, mecburi dava arkadaşlığı gereğince ortaklar, ancak hep beraber dava açabileceklerdir[23].
b. DAVALI
TMK m. 1007’de tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan “Devlet” in sorumlu olduğu düzenlenmiştir. Bu durumda açılacak olan tazminat davasında davalı sıfatını Devlet (Maliye Hazinesi) haiz olacaktır.
B. ZAMANAŞIMI
Devlet’in tapu sicilinin tutulmasından doğan sorumluluğunda özel bir zamanaşımı süresi yer almamaktadır. Devlet’in sorumluluğu bir haksız fiil sorumluluğu olarak düzenlendiğinden açılacak olan tazminat davasında, genel haksız fiile ilişkin zamanaşımı süreleri uygulanacaktır. TBK m.72 uyarınca; tazminat davası, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren on yıl geçmesiyle birlikte zamanaşımına uğramaktadır.
İki yıllık olan zamanaşımı süresi, tazminat yükümlüsünün ve zararın öğrenilmesinden itibaren başlamaktadır. On yıllık zamanaşımı süresi ise, zarar veren fiilin mevcut olduğu tarihten itibaren işlemeye başlamaktadır. On yıllık zamanaşımı süresinin başlangıç tarihine geldiğimizde ise bu hususta doktrinde farklı görüşler mevcuttur.
İlk görüşe göre; bu süre, zararın meydana gelmesinden itibaren başlamaktadır. Mesela, ipoteğin hukuk dışı bir surette terkini durumunda zarar, taşınmazın üçüncü bir kimse tarafından kazanıldığı zaman meydana geleceğinden, on yıllık süre, bu zamandan itibaren işlemeye başlayacaktır. Tapu kaydının düzeltilmesi için herhangi bir engelin bulunmadığı durumda ise, zarar olmadığından henüz zamanaşımı işlememektedir[24].
İkinci görüşe göre ise; zarara uğrayan, her halükarda, tapu sicilinin yolsuz tutulmasından itibaren on yıllık süre dahilinde tazminat davası açmamış ise, dava zamanaşımına uğrayacaktır.
Son bir görüş ise; zararın meydana geldiğinin kesin olarak tespit edildiği tarihten itibaren on yıllık sürenin başlamasıdır. Diğer bir söyleyişle; on yıllık süre, Devlet aleyhinde dava açabilme imkanının doğduğu vakitten itibaren başlar. Fiilden haberi olmadan, on yıllık süreyi zarar görenin geçirebileceği varsayımında, sicilin her zaman şahısların denetimi altında olması lazım gelir diye bir netice karşımıza çıkacaktır. Hal böyle olunca ise, bu durum tapu sicilinin amacına ters düşer. Hukuka aykırılık, tapu sicilinin tutulmasındaki yolsuzluk sürdüğü müddetçe devam etmektedir. Bu sebepten ötürü zamanaşımı, zararın gerçekleştiği veyahut zararın öğrenilmesinden itibaren başlatılmalıdır[25].
C. YETKİLİ VE GÖREVLİ MAHKEME
Türk Medeni Kanunu m. 1007 ile var olan düzenlemede, neticelerine Devlet’in katlanması lazım gelen bir sorumluluktan bahsedilmesi ve maddede net bir düzenleme bulunmaması sebebiyle davanın idari yargı görev alanına gireceği düşünülebilmektedir. Lakin hükmün Türk Medeni Kanunu’nda bulunması ve sicil işlemlerinin özel hukuk alanında etki ve netice oluşturması sebebiyle TMK m. 1007’den kaynaklı davalarda adli yargının görevli olduğu kabul edilmiştir. Uygulamada da adli yargının görevli olduğu görülmektedir[26].
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 2008 tarihli kararında Türk Medeni Kanunu madde 1007’den doğan Devlet’e karşı açılacak olan tazminat davasında, ilk derece Mahkemesi’nin, davanın idarenin hizmet kusuruna dayanarak açılmış tazminat davası olduğu ve idari yargının görevli olduğu gerekçesi ile reddettiği davada, yerel mahkeme kararını isabetsiz bularak, adli yargının görevli olduğunu belirtmiştir[27].
Yetki, davaya hangi yer mahkemesinin bakacağını belirtir[28]. Tapu sicilinin düzeltilmesi davasında ise yetkili mahkeme, TMK m. 1007’deki açık düzenleme ile tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesi olarak belirtilmiştir[29].
II. RÜCU DAVASI
Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur (TMK 1007). Devlet, zararın doğmasına kasıtlı olarak sebebiyet veren görevlilere rücu eder. Tapu görevlisinin kusuru tapu sicilinin tutulmasından doğan Devlet’in sorumluluğunu etkilemez. Kusur, Devlet’in tapu memuruna rücu etmesi hususunda önem teşkil etmektedir. Rücu için tapu memurunun kusuru aranmaktadır. Devlet’in bu davada tapu memurunun kusurlu olduğunu ispat etmesi gerekir.
Rücu davası, Devlet’in kusurlu tapu görevlisine açtığı tazminat davasıdır. Söz konusu bu davada davacı tarafı Devlet, davalı tarafı ise tapu görevlisi teşkil etmektedir. Dava öncesinde veya dava esnasında, tapu memurunun hayatını kaybetmesi durumunda ise dava bir alacağın talebini içermesi dolayısıyla mirasçılara yöneltilebilecektir[30]. Elbette mirasçıların yasal süresi içinde mirası reddetmemiş olmaları da gerekmektedir. Tapu sicilinin gereği gibi tutulmamış olması birden fazla tapu görevlisinin kusurundan da kaynaklanabilmektedir. Böyle bir durumun varlığı söz konusu olduğu hallerde, teselsüle gidilecek yani tapu memurları müteselsilen sorumlu olacaktır.
Tapu görevlisinin sorumluluğu bir objektif sorumluluk değildir. Tapu görevlisinin zararın meydana gelmesinde kusuru gerekmektedir. Dolayısıyla, rücu davası için TBK m.49’daki koşulların gerçekleşmesi yeterlidir. Rücu davası haksız fiilden doğan tazminat davası niteliğinde olduğundan TBK m. 49 vd. hükümlerinde belirlenen yetkili ve görevli mahkemeler, bu rücu davasında da yetki ve görev sahibi olacaklardır. Asliye Hukuk Mahkemeleri, görevli mahkeme bakımından Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 2 uyarınca bu davada görevli olacaktır[31].
Yetkili mahkemeler bahsine geldiğimizde ilk olarak, genel ve özel olmak üzere ikili bir yetki ayrımı yapılır. Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir (HMK 6). Bu hüküm uyarınca davalının Türk Medeni Kanunu kapsamında belirlenecek olan yerleşim yeri mahkemesi, dava açısından genel yetkili mahkemedir.
Kanun koyucu Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 16. maddesinde, haksız fiilden doğan davalarda yetki bahsini hüküm altına almış ve haksız fiil sebebi ile açılan davalarda yetkili mahkemenin haksız fiilin işlendiği ya da zararın meydana geldiği veya gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinin yetkili olduğunu düzenlemiştir. Bu hüküm lafzına bakıldığında; özel yetkili mahkemelerde dava açılabilmekle birlikte genel yetkili mahkemede de rücu davası açılabilmektedir. Dolayısıyla Devlet, tapu memuruna karşı açacağı rücu davasını arzu ederse genel yetkili mahkemede, arzu ederse özel yetkili mahkemelerin herhangi birinde açabilir[32].
A. ZAMANAŞIMI
Devlet’in kusurlu tapu memuruna açtığı tazminat davası zamanaşımına tâbidir. Devlet rücu davası açarken bu sürelere dikkat etmelidir. Rücu istemi, tazminatın tamamının ödendiği ve birlikte sorumlu kişinin öğrenildiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde tazminatın tamamının ödendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar (TBK 73/1). TBK m. 73 ikinci fıkra ile aynı zamanda, tazminat ödemesi istenen kimsenin, durumu birlikte sorumluluğu doğacak kişilere bildirme zorunluluğuna da değinilmiştir. Rücu davasına ilişkin zamanaşımı süresinin başlangıcında bu sorumluluğun yerine getirilmemiş olması, değişiklik oluşturmaktadır. Tazminatın ödenmesi kendisinden istenilen kişi, durumu birlikte sorumlu olduğu kişilere bildirmek zorundadır. Aksi takdirde zamanaşımı, bu bildirimin dürüstlük kurallarına göre yapılabileceği tarihte işlemeye başlar (TBK 73/2). Bu hükmün amacı; müteselsilen sorumlu olan kimsenin tazminat talebinden haberdar olması olasılığında, davalı tarafın yanında davaya katılım sağlayarak davanın sonucuna etkili olabilme ihtimalinin göz ardı edilmemesini sağlamadır. Zira bu yolla davaya katılan diğer sorumlunun ileri süreceği deliller ile tazminat miktarı azalabilir ve hatta tazminata yer olmadığı kararı dahi elde edilebilir.
SONUÇ
Hukukumuzda 2002 yılında yürürlüğe girmiş olan TMK’nın 997’nci maddesinde taşınmazlar üzerindeki hakları göstermek için tapu sicili tutulduğu belirtilirken, 1007’nci maddesinde de bu tapu sicillerini tutan Devlet’in tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan sorumlu olduğu hüküm altına alınmaktadır. Tapu sicilindeki ayni hakların kamuya açıklanmasının önemi, tapu sicilinin herkes tarafından ulaşılabilir olması ve Devlet’in tapu sicilini tutmada tekel hakkı bulunması birlkte değerlendirildiğinde tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet’in sorumlu olması gerekmektedir.
Gerçekten de kişilerin bu sicile olan güven duygularını tesis etmek ve korumak açısından Devlet’in tuttuğu hukuka aykırı, eksik veya yanlış bir kayıt sebebiyle sorumlu olması önemli ve gereklidir. Çünkü tapu sicil kayıtları Devlet’in denetim ve gözetimi altında tutulmaktadır. Dolayısıyla kişilerde, sicilin tutulmasından doğan zararların Devlet tarafından karşılanması güvencesi vardır.
Çalışmamızda incelemiş olduğumuz TMK m. 1007’de hüküm altına alınmış olan tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan sorumluluk; haksız fiil hükümlerinin uygulanması gereken bir kusursuz sorumluluk hali olarak düzenlenmiştir. Bu sorumluluğun şartlarını; zararın meydana gelmiş olması, hukuka aykırı bir tapu sicili işlemi gerçekleştirilmiş olması ve uygun illiyet bağının bulunması oluşturmaktadır.
TMK m. 1007’den kaynaklı davalarda Asliye Hukuk Mahkemesi görevli mahkemedir. Yetkili mahkemenin ise, tapu sicilinin düzeltilmesi davası bakımından TMK 1007’deki açık düzenleme ile tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesi olacağı belirtilmiştir. Davacı zarar gören, davalı ise Maliye Hazinesi’dir.
Devlet’in tapu sicilinin tutulmasından doğan sorumluluğunda özel bir zamanaşımı süresi yer almamaktadır. Devlet’in sorumluluğu bir haksız fiil sorumluluğu olarak düzenlendiğinden açılacak olan tazminat davasında, genel haksız fiil zamanaşımına ilişkin hükmün uygulanması karşımıza çıkmaktadır. TBK m. 72 uyarınca; tazminat davası, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren on yıl geçmesiyle birlikte zamanaşımına uğramaktadır.
KAYNAKÇA
Hasan Erman, Eşya Hukuku Dersleri, 1.Baskı, İstanbul 2011.
Mehmet ÜNAL / Veysel BAŞPINAR, Şekli Eşya Hukuku, 4.Baskı, Ankara 2008.
Mehmet AYAN, Eşya Hukuku, Cilt I, 5.Baskı, Konya 2010.
Banu Fatma GÜNASLAN, “Tapu Sicilinin Tutulmasından Devletin Sorumluluğu”, Terazi
Hukuk Dergisi, Cilt 14, S:155 (2019).
Turgut AKINTÜRK; Jale G. AKİPEK, Eşya Hukuku, 1.Baskı, İstanbul 2009.
Şeref ERTAŞ, Eşya Hukuku, 10.Baskı, İzmir 2012.
GÖRGEÇ Başak, “Devletin Tapu Sicilinin Tutulmasından Doğan Sorumluluğu, Rücu Hakkı ve Tabi Olduğu Zamanaşımı”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C:22/S:3 (2016).
SARIASLAN Damla, ‘’ Tapu Sicilinin Tutulmasından Doğan Zararlardan Devletin Sorumluluğu ’’, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, S:133, 2017.
Hakan PEKCANITEZ/Oğuz ATALAY/Muhammet ÖZEKES, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 7.Baskı, İstanbul 2019.
- Kemal OĞUZMAN/Özer SELİÇİ/Saibe OKTAY ÖZDEMİR, Eşya Hukuku, 18.Baskı, İstanbul 2015, s.150.
Ekrem Kurt, Tapu Sicilinin Düzeltilmesi, 1.Baskı, İstanbul 2004.
YARARLANILAN DİĞER KAYNAKLAR
http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/
http://www.selingundogdu.av.tr
Anahtar Kelimeler
Tapu Sicili, Zarar, Zamanaşımı, Kusursuz Sorumluluk, Devletin Tazminat Yükümlülüğü, Rücu Hakkı
*İstanbul Barosu’na kayıtlı avukat, Elite Hukuk kurucusu.
**Sakarya Üniversitesi – Hukuk Fakültesi öğrencisi.
[1] Hasan Erman, Eşya Hukuku Dersleri, 1.Baskı, İstanbul 2011, s.52.
[2] Mehmet ÜNAL / Veysel BAŞPINAR, Şekli Eşya Hukuku, 4.Baskı, Ankara 2008, s.357.
[3] Mehmet AYAN, Eşya Hukuku, Cilt I, 5.Baskı, Konya 2010, s.186.
[4] Banu Fatma GÜNASLAN, “Tapu Sicilinin Tutulmasından Devletin Sorumluluğu”, Terazi Hukuk Dergisi, Cilt 14, S:155 (2019), s.1393-1409.
[5] Vesayet dairelerindeki görevlilerin (TMK.m.468/1) ve kişisel durum sicilinin tutulmasıyla görevli olanların (TMK.m.38/1) hukuka aykırı mahiyette neden oldukları zararlardan dolayı devletin sorumluluğunda olduğu gibi. Turgut AKINTÜRK; Jale G. AKİPEK, Eşya Hukuku, 1.Baskı, İstanbul 2009, s.280.
[6] http://www.tahtakiran.net/tmk-md1007-tapu-sicilinin-tutulmasindan-devletin-sorumlulugu@@98, (ET: 19.11.2019).
[7] 3444 sayılı Kanun ile manevi tazminat açısından kusur şartı kaldırılmasından dolayı manevi zararların da tazmin ettirilebileceği yönünde bkz., Şeref ERTAŞ, Eşya Hukuku, 10.Baskı, İzmir 2012, s.95-96.
[8] Akıntürk; Akipek, s.280
[9] Akıntürk; Akipek, s.277
[10] Akıntürk; Akipek, s.280
[11] Banu Fatma GÜNASLAN, “Tapu Sicilinin Tutulmasından Devletin Sorumluluğu”, Terazi Hukuk Dergisi, Cilt 14, S:155 (2019), s.1393-1409.
[12] GÖRGEÇ Başak, “Devletin Tapu Sicilinin Tutulmasından Doğan Sorumluluğu, Rücu Hakkı ve Tabi Olduğu Zamanaşımı”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C:22/S:3 (2016) s.1185 – 1220
[13] GÖRGEÇ Başak, “Devletin Tapu Sicilinin Tutulmasından Doğan Sorumluluğu, Rücu Hakkı ve Tabi Olduğu Zamanaşımı”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C:22/S:3 (2016) s.1185 – 1220
[14] Ayan, s.188
[15] Ayan, s.187
[16] http://www.tahtakiran.net/tmk-md1007-tapu-sicilinin-tutulmasindan-devletin-sorumlulugu@@98
[17] Akıntürk; Akipek, s.279
[18] Akıntürk; Akipek, s.280
[19] GÖRGEÇ Başak, “Devletin Tapu Sicilinin Tutulmasından Doğan Sorumluluğu, Rücu Hakkı ve Tabi Olduğu Zamanaşımı”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C:22/S:3 (2016) s.1185 – 1220
[20] GÖRGEÇ Başak, “Devletin Tapu Sicilinin Tutulmasından Doğan Sorumluluğu, Rücu Hakkı ve Tabi Olduğu Zamanaşımı”, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C:22/S:3 (2016) s.1185 – 1220
[21] http://www.tahtakiran.net/tmk-md1007-tapu-sicilinin-tutulmasindan-devletin-sorumlulugu@@98 ET: (24.11.2019).
[22] Ayan, s.190
[23] SARIASLAN Damla, ‘’ Tapu Sicilinin Tutulmasından Doğan Zararlardan Devletin Sorumluluğu ’’, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, S:133 (2017) s.393-422
[24] Banu Fatma GÜNASLAN, “Tapu Sicilinin Tutulmasından Devletin Sorumluluğu”, Terazi Hukuk Dergisi, Cilt 14, S:155 (2019), s.1393-1409.
[25] Banu Fatma GÜNASLAN, “Tapu Sicilinin Tutulmasından Devletin Sorumluluğu”, Terazi Hukuk Dergisi, Cilt 14, S:155 (2019), s.1393-1409.
[26] Görgeç, 1185-1220.
[27] Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Esas: 2008/2484, Karar: 2008/3200.
[28] Hakan PEKCANITEZ/Oğuz ATALAY/Muhammet ÖZEKES, Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 7.Baskı, İstanbul 2019, s.70.
[29] M. Kemal OĞUZMAN/Özer SELİÇİ/Saibe OKTAY ÖZDEMİR, Eşya Hukuku, 18.Baskı, İstanbul 2015, s.150; Görgeç, 1185 – 1220.
[30] Görgeç, 1185 – 1220.
[31] Günaslan, 1393-1409.
[32] Görgeç, 1185 – 1220.