Eşler Arasında Mal Ayrılığı Rejimi

Av. Berkay ERGÜN

Giriş:

1926 yılında İsviçre Medeni Kanunu örnek alınarak kabul edilen ve 4 Ekim 1926’da yürürlüğe giren 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi, yasal mal rejimi olarak; İMK’daki mal birliği rejiminden farklı şekilde, Türk kadınının sosyo-ekonomik özgürlüğünü sağlayacağı düşüncesiyle, paylaşma esasına dayanmayan mal ayrılığı rejimini benimsemişti.

Mal ayrılığı rejimi uygulamada evlenmenin devamından sonra edinilen mallar yönünden ülkemizdeki aile yapısı ve toplumsal gelenekler nedeniyle kadın aleyhine, özellikle de meslek ve sanat sahibi olmayan kadın aleyhine sonuç doğurmuştur. Ev işleri ve çocukların bakımı ile uğraşan kadın, bu uğraşısı nedeniyle kazanç sağlayıp mal edinme olanağından yoksun kaldığı için evlilik sona erdiğinde çok büyük ekonomik zorluklarla karşılaşmıştır.[1] Bu sebeple 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile birlikte; mal ayrılığı rejiminin yasal mal rejimi olarak kabul edilmesi sisteminden dönülmüş ve yasal mal rejimi olarak, edinilmiş mallara katılma rejimi kabul edilmiştir.

TMK’nın yürürlüğe girmesinden sonra mal ayrılığı rejimi, eşler için seçimlik bir mal rejimi haline gelmiştir. Taraflar evlendikten sonra geçerli olmak üzere nişanlılık döneminde veya evlilik birliği devam ederken noterde düzenleme veya onaylama şeklinde mal ayrılığı rejimi sözleşmesi yapabilecekleri gibi, evlenme başvurusunda da evlendirme memurluğuna yazılı bildirim şeklinde bu rejime tâbi olmayı seçebilmektedirler. Mal ayrılığı ayrıca olağanüstü mal rejimi olarak kanundan dolayı (TMK m.206) veya talep üzerine mahkeme kararı ile (TMK m.203) yürürlüğe girer.

Mal ayrılığı rejimi özetle; herkesin kendi mallarından ve borçlarından sorumlu olmasını, boşanma sonrasında ise malların paylaşılmamasını ifade etmektedir. Bu itibarla mal ayrılığı esasen bir mal rejimi değildir. Eşler malvarlıkları açısından evli olmayan çiftler gibidirler ve malvarlığı açısından bağımsız durumdadırlar.[2] Bu rejim; eşlerden her birinin yasal sınırlar içerisinde kendi malvarlığı üzerinde mülkiyet, yönetim, yararlanma ve tasarruf haklarına bizzat sahip bulunması temeline dayanmaktadır (TMK m. 242). İspat, borçlardan sorumluluk ve paylı mülkün özgülenmesi konularında ise paylaşmalı mal ayrılığı rejimine ilişkin hükümler uygulanacaktır (TMK m.243). Buna göre; belirli bir malın kendisine ait olduğunu iddia eden eş, bu iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde kabul edilir. Eşlerden her biri kendi borçlarından bütün malvarlığı ile sınırsız olarak sorumludur. Eşler, evlilik birliğini temsil ettikleri hallerde ise borçlardan dolayı üçüncü kişilere karşı müteselsilen sorumludur.

 

Birinci Bölüm

Eşlerin Hakları ve Sorumlulukları

  1. Mülkiyet Bakımından

Mal ayrılığı rejiminde, erkeğin malları ve kadının malları olmak üzere iki türlü mal vardır. Dolayısıyla eşlerin kişisel malları mevcuttur, edinilmiş mal söz konusu değildir. Bir eş, diğer eşin edindiği mallar üzerinde hiçbir hak sahibi değildir.[3]  Eşlerden her biri, kendi malvarlığına giren malların mülkiyet hakkına sahiptir. Bir eşin evlenmeden önce sahip bulunduğu veya evlilik birliği devam ederken edindiği malların mülkiyeti diğer eşe geçmez veya bunlar ortak mal durumuna gelmez. Bir başka ifadeyle; evlenme ile birlikte karı ve kocanın malvarlıkları birleşerek tek bir malvarlığı haline dönüşmez, ayrı ayrı kalmaya devam ederler.[4]

Buna mukabil; bir eş, bir diğerine malını bağışlayabilir veya malından pay verebilir yahut eşler birlikte mal edinip paylarını diledikleri oranda belirleyebilirler. Dolayısıyla mal ayrılığı rejimine tâbi eşler arasında da paylı mülkiyet söz konusu olabilir. Öte yandan; eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır (TMK m.245). Kanun koyucu, belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia edeni, iddiasını ispat etmekle yükümlü kılmaktadır. Aksi takdirde, kime ait olduğu belli olmayan bu malın her iki eşin paylı mülkiyetinde olduğu âdi bir karineyle kabul edilmiş olur.

  1. Yönetim Bakımından

Eşlerden her biri, kendi malvarlığında bulunan malları bizzat yönetme hakkına sahiptir. Diğer eşin müdahalede bulunma veya ona yönetim konusunda talimat verme yetkisi yoktur. Bununla birlikte, bir eşin kendi mallarının yönetimini diğer eşe bırakmasında da bir engel yoktur. Böyle bir durumda eşler arasında “vekalet ilişkisi” kurulmuş olur (TMK m.245)[5]

  1. Yararlanma Bakımından

Her eş kendi mülkiyetinde bulunan mallardan dilediği gibi yararlanır. Diğer eş bu malların doğal veya hukuki semereleri üzerinde herhangi bir hakka sahip değildir.

  1. Tasarruf Bakımından

Eşlerden her biri, yasal sınırlar içinde kalmak şartıyla, kendi mülkiyetinde bulunan mallar üzerinde bizzat tasarrufta bulunma hakkına sahiptir (TMK m.242). Kanun koyucu evlilik birliğinin korunması amacıyla tasarruf yetkisindeki bu serbestliğe, madde metnindeki “yasal sınırlar içinde kalmak şartıyla” ifadesi ile bazı istisnalar getirmiştir. Bu istisnalara örnek olarak; bir eşin aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshetmesinin veya mülkiyeti kendisine ait olan aile konutu üzerinde tasarrufta bulunmasının ancak diğer eşin açık rızasına bağlı olması verilebilir. Bu gibi istisnalar kapsamına giren durumlarda diğer eşin rızası alınmadıkça yapılan hukuki tasarruflar geçersiz sayılacaktır. Hemen belirtelim ki; eşlerin paylı mülkiyete tâbi mallarında, edinilmiş mallara katılma rejiminde olduğu gibi tasarruf işlemine diğer eşin rızasının aranması, mal ayrılığı rejiminde geçerli değildir. Yani eşlerden her biri, paylı mülkiyete tâbi mallardaki payı üzerinde diğer eşin rızası olmadan serbestçe tasarrufta bulunabilir.

  1. Borçlardan Sorumluluk

Bu rejimde eşlerden her biri kendi borçlarından bütün malvarlığı ile sınırsız olarak sorumludur. Eşler, evlilik birliğini temsil ettikleri hallerde ise borçlardan dolayı üçüncü kişilere karşı müteselsilen sorumludur.

İkinci Bölüm

Rejimin Sona Ermesi ve Tasfiye

  1. Sona Erme

Mal ayrılığı rejimi de diğer mal rejimlerinde olduğu gibi; eşlerden birinin ölümü, eşlerin başka bir mal rejimini kabul etmeleri ve evliliğin boşanma veya iptal sebebiyle son bulması hallerinde sona erer. Mal rejiminin sona erme anı ise şu şekildedir:

  • Eşlerden birinin ölmesi durumunda; ölüm anı
  • Eşlerin bir başka mal rejimini seçmeleri durumunda; seçim anı
  • Evliliğin boşanma veya iptal gibi mahkeme kararı ile sona erdiği durumlarda; dava tarihinden itibaren mal rejimi sona erecektir.

Gaiplik halinde ise mal rejiminin sona erme durumu kanunda düzenlenmemiştir. Bu durum doktrinde, evliliğin gaiplik nedeniyle iptali davalarında mal rejiminin hangi anda sona ereceği yönünde tartışmalara yol açmıştır. Gaiplik kararı ile birlikte evliliğin iptali de istenmiş ise, eşler arasındaki mal rejimi sona erecektir.[6] Fakat mal rejimi, iptal davasının açıldığı tarihte mi yoksa gaiplik durumunun meydana geldiği tarihte mi sona ereceği kanunda belirtilmemiştir. Doktrindeki baskın görüş ise; gaiplik durumunun meydana geldiği tarihte mal rejiminin de sona ereceği yönündedir.

Gaiplik kararı mal rejimini sona erdirdiğine göre, ölüm karinesi de evleviyetle eşler arasındaki mal rejimini sona erdirecektir. Ölüm karinesinde, mal rejiminin sona erme anı, eşin ölüm tehlikesi içinde kaybolma tarihidir.[7] Bu tarih aynı zamanda mirasın da açılacağı tarihtir.[8]

  1. Tasfiye

Mal ayrılığı rejiminde gerçek anlamda tasfiyeden söz etmek mümkün olmamakla birlikte,[9] paylı mülkiyet yönünden sınırlı da olsa tasfiye işlemleri yapılacaktır.[10] Eşlerden her biri kendi malının mülkiyetine sahip olduğu için, her eş tasfiyede kendi malını alır. Eğer bu mallardan herhangi biri diğer eşin zilyetliğinde bulunuyorsa, malın maliği olan eş, diğerinden malın kendisine geri verilmesini istemek hakkına sahiptir.

Eşler arasında paylı mülkiyete konu bir mal varsa, TMK m.248 kıyasen uygulama alanı bulur ve mal ayrılığı rejimi sona erdiğinde eşlerden biri, malın kendisinde kalmasında üstün yararını ispatlamak ve diğer eşin payının ödeme günündeki karşılığını vermek şartıyla, paylı mülkiyete konu malın kendisine verilmesini isteyebilir.[11]

Mal ayrılığı rejiminin sona ermesinde konut ve ev eşyasına sahip olmayan eşin, bu malvarlıkları üzerinde mal rejiminden doğan bir talep hakkı bulunmamaktadır. Buna mukabil; TMK m.652 uyarınca, eşin ölümü halinde, ölüme bağlı tasarrufta aksi öngörülmemişse, aile konutun ve ev eşyası sağ kalan eşe miras payına mahsuben özgülenebilir.

Bu rejimde, yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejiminde söz konusu olan katılma alacağı, değer artış payı (katkı alacağı) ve denkleştirme işlemi söz konusu değildir. Zira TMK m.243’de değer artış payı ile ilgili bir düzenleme yapılmamıştır. Ancak öğretide ve uygulamada, bağışlama kastı olmaksızın eşlerden birinin diğer eşin malvarlığına bir katkıda bulunması halinde; bu katkının iadesi, temelde eşler arasında bir katkı alacağının varlığına ve bu katkı alacağının akdi bir ilişkiden doğduğuna dayandırılmakta ve iade borcunun da iade anındaki duruma göre belirleneceği kabul edilmektedir.[12] Y.H.G.K. eski kanun döneminde mal ayrılığı rejimindeki bu eksikliği, masraf yapan eş lehine “tazminat” adı altında bir miktar paranın masraf yapan eşe verilmesini hükme bağlayarak gidermiş ve içtihatlar bu yönde oluşmuştur.[13]

Alımına, iyileştirilmesine veya korunmasına katkıda bulunulan bir malın daha önce elden çıkarılmış olması halinde Aile Mahkemesi Hakimi diğer eşe ödenecek katkı alacağını hakkaniyete uygun belirleyecek yine eşler yazılı bir anlaşma ile değer artışından pay almaktan vazgeçebilecekleri gibi, pay oranını da değiştirebileceklerdir.

  1. Eşin Yasal Miras Payı

Mal ayrılığı rejiminin ölümle sona erdiği durumda, ölen eşin terekesinin tespiti faaliyetine dönük işlemler yapılacaktır. Ölen eşin terekesi şu mallardan oluşmaktadır: Kaynağı ne olursa olsun ölen eşin özel ve ayrı malvarlığı, paylı mülkiyete tâbi mal üzerindeki pay ve elbirliği mülkiyetine tâbi mal üzerindeki pay.[14]

Sağ kalan eş, ölen eşin terekesi üzerinde miras hakkına sahip olacaktır. Görüldüğü üzere; mal ayrılığı rejiminde de, eşler sağ iken her ne kadar mallar, mülkiyetinde bulunan kişiye ait ise de, ölüm halinde sağ kalan eş diğerinin yasal mirasçısı olmaktadır.

Öte yandan TMK m.652 hükmüne göre; sağ kalan eşin ev eşyası ve aile konutu üzerinde miras payına mahsuben olmak kaydıyla, mülkiyet ve sınırlı ayni hak imkanı da söz konusudur.

Sonuç:

Mal ayrılığı rejimi paylaşma esasına dayanmaz. Eşlerin kendi malvarlıkları üzerinde ayrı ayrı yasal sınırlar içinde yönetim, yararlanma ve tasarruf hakkı bulunmaktadır. Her eş kişisel borçlarından kendisine ait malların tamamıyla alacaklılara karşı sorumludur.

İspat kuralları gereği; bir malın kendisine ait olduğunu iddia eden kimse iddiasını ispat etmekle yükümlü olacak, eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılacaktır.

Mal ayrılığı rejimi eşlerden birinin ölümü, başka bir mal rejimini seçmeleri veya mahkemece evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesi hallerinde sona erer. Mal ayrılığı rejiminin sona ermesi halinde her eş diğerinde bulunan mallarını geri alır, diğer taraftan mal ayrılığı rejiminde de rejim sona erdiğinde üstün yararı olduğunu kanıtlayan eş diğer önlemler yanında eşine payının ödeme günündeki karşılığını vermek suretiyle paylı mülkiyet konusu malın kendisine verilmesini isteyebilir. Eşlerden birine ait mal ile ilgili diğer eşin bu malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunması durumunda; mal rejiminin sona ermesi halinde katkısı oranında uygun bir bedel ödenmesini talep edebilecektir.

Mal ayrılığı rejiminin ölümle sona ermesi halinde, sağ kalan eş kendi kişisel malları yanında mirasçılık hak ehliyetini ve sıfatını kaybetmemişse ölen eşin mirasçısı olacak, miras payını talep edebilecek, kendisine ait olduğunu kanıtladığı mallar yönünden istihkak iddiasında bulunabilecek, yine terekeye dahil aile konutu varsa TMK m.652 gereği, bu konutla ve ev eşyası ile ilgili kendisine mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebilecektir.

Mal ayrılığı rejimi her ne kadar çalışmayan kadınlar için dezavantajlı bir rejim gibi görünse de, edinilmiş mallara katılma rejimi de çalışan ve özellikle kocasından daha fazla gelir elde eden kadınlar için bir o kadar dezavantajlıdır. Bununla birlikte; edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi oldukça sorunlu ve karmaşık bir süreç haline gelebilmesine rağmen, mal ayrılığı rejiminin tasfiyesi çok daha basit, hızlı ve pratiktir.

Öte yandan; günümüzde “mantık evliliği” olarak adlandırılan durumun, tamamen karşı tarafın malvarlığına yönelmiş bir düşünce yapısı haline geldiğini de hatırlatmak gerekir. Bu sebeple; evlilik birliğinin adeta bir ticari birliktelikmiş gibi stratejik hesaplamalara, planlamalara dönmesinden endişe duyan kişilere hukukçu olarak tavsiyem; evlilik sırasında “mal ayrılığı” rejimini seçmeleridir. Nihayetinde; tamamen eşitlik üzerine kurulu modern bir evlilikte, hem erkek hem de kadın çalışmalıdır ve ev işleri ile çocuk bakımını da tamamen birlikte üstlenmelidirler. Boşanma durumu söz konusu olursa da herkesin malı kendinde kalmalıdır. Fakat yaşadığımız toplumun örf ve âdeti göz önüne alındığında; eşlerin birbirine mal ayrılığı rejimini seçme teklifinde bulunmalarının biraz cesaret gerektirdiği de aşikardır…

 

KAYNAKÇA

ACAR, Faruk; Aile Hukukumuzda Aile Konutu – Mal Rejimleri – Eşin Yasal Miras Payı,  Ankara, 2016

AKINTÜRK, Turgut, ATEŞ KARAMAN, Derya; Aile Hukuku, İstanbul, 2011

CEYLAN, Ebru; Türk ve İsviçre Hukukunda Boşanmanın Hukuki Sonuçları, İstanbul, 2006

ÖZTAN, Bilge; Aile Hukuku, Ankara, 2015

ÖZUĞUR, Ali İhsan; Mal Rejimleri, Ankara, 2008

 

Diğer Kaynaklar:

Türk Medeni Kanunu ve ilgili yargıtay kararları

www.kanunum.com

[1] CEYLAN, Ebru; Türk ve İsviçre Hukukunda Boşanmanın Hukuki Sonuçları, İstanbul, 2006, s. 69

[2] ÖZTAN, Bilge; Aile Hukuku, Ankara, 2015, s. 559

[3] ÖZUĞUR, Ali İhsan; Mal Rejimleri, Ankara, 2008, s. 135

[4] AKINTÜRK, Turgut, ATEŞ KARAMAN, Derya; Aile Hukuku, İstanbul, 2011,  s. 179

[5] AKINTÜRK, ATEŞ KARAMAN, s. 179

[6] ÖZTAN, s. 520

[7] ÖZTAN, s. 521

[8] ÖZTAN, s. 521

[9] CEYLAN, s. 69

[10] ACAR, Faruk; Aile Hukukumuzda Aile Konutu – Mal Rejimleri – Eşin Yasal Miras Payı, Ankara, 2016, s. 395

[11] ÖZTAN, s. 561

[12] ÖZTAN, s. 562

[13] Yargıtay 2. HD 2005/252 E., 2005/3306 K. ve 07.03.2005 tarihli kararı

[14] ACAR, s.398

Bu makaleden kısa alıntı yapmak için, alıntılanan yerde yazara atıf yapılarak kaynak olarak “Yazarın Soyadı, Yazarın Adı; Makalenin Adı, makalenin linki, son erişim tarihi” eksiksiz ve doğru olarak gösterilmelidir. Kaynak göstermeksizin makaleden kısa alıntı yapılamaz. Yazarının izni olmadan, kaynak gösterilse dahi makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka bir yerde yayınlanamaz. Aksi halde; intihal ve atıf sahteciliği suçunu işleyen kişiler hakkında yasal takip başlatılacaktır.